BİZE NE OLDU?
Fethiye ÖNGEL
Köşe Yazarı

BİZE NE OLDU?

BİZE NE OLDU?

  Ben çocukken bir bankanın reklamı vardı, “Türkiye için çalışıyorum, Türkiye için üretiyorum, ben ülkeme güveniyorum, başka Türkiye yok!” diyen. Bizler soğukta sıcakta her sabah okulda and içerdik, “varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye. Karşıt görüşlerde olsalar da, birileri bu ülkenin toprağına taşına kurban olduğunu haykırırdı başka başka sözlerle türkülerinde . Ve bir başkaydı benim memleketim.

 Ne oldu bize? Nasıl bu kadar duyarsız olduk? Gün geçmiyor ki eşi, sevgilisi tarafından ya da birlikte olmayı reddettiği erkek tarafından öldürülen bir kadın haberi duymayalım. Hangi ara sevdalarımızı, sevdiklerimizi kendi egolarımız- şehvetlerimiz – uğruna kurban etmeyi öğrendik? Ülkenin en güzel yerleri cehennem olmuş yanarken, sosyal medyada bizler tatil resimleri paylaşıp, bir iki sosyal içerikli mesajla vicdanımızı rahatlatma yolunu tercih etmeyi kimden öğrendik peki? Bu ülkenin düzlüğüne, yokuşuna ölen, dağlarına türküler düzenler nerede? Evi yananların yangından etkilenenlerin çığlığını gerçekten duyuyor musunuz? Bu yangında hayatını kaybeden insan, hayvan tüm canlıların vebali kimlerin üstüne  Ve bizler ”nasıl yardım ederiz “ diye düşünmekten çok komplo teorileri, provakasyon senaryoları üretmeye devam ediyoruz. ?

 

 

 

Sormadan edemiyorum kendime,” bu ülkenin birliğine ne oldu?” Siyasal kutuplaşmaları, inanç kutuplaşmaları takip etti. Çocukken and içtiğimiz “Türk varlığı” , aynı bayrak altında yaşayan tüm yurdu temsil ederken ırkçılık söylemine, Mülteci göçleriyle ile ise “benden olan yaşasın” anlayışına dönüştü. Artık aynı sokakta, mahallede oturmanın bir anlamı kalmadı önceden olduğu gibi, çünkü “o bu, Ötekisi şu” artık. İnanç konusuna hiç girmeyelim, zira insanoğlu Yaradan’dan önce veriyor hükmünü. Kadın olmak, kadın olarak var olmak ise bu ülkede neredeyse imkansızlaşıyor artık. Vahşice öldürülen kadınların çocukların sayısı artıyor.  Televizyon kanallarının Sabah programları cinayetler, ensestler, pedofili suçlarının işlendiği programlarla dolu. Bir de toplumun bilicine biraz daha ayrılık ve rekabet eklemek için- sanki yokmuş gibi-  kim güzel yemek yapıyor, kim temiz, kimin gelini hamarat, kimin evi nasıl programları ile evde vakit geçirmek isteyenlerin zihni uyuşturuluyor. Ve birileri beş yıldızlı otellerin süit odalarında var olmaya, varlığını korumaya ya da varlığına varlık katmaya devam ediyor.

Sosyal hayat böyleyken ekonomi çokta iç açıcı değil. Pandemi nedeniyle kapatılan iş yerleri, işsiz kalanlar, üniversiteden mezun olup işsiz ordusuna yeni katılanlar,açlık sınırında yaşayanlar, her eksikliği fırsata çevirenler, kısadan köşeyi dönmeye çalışanlar, ay sonunu getirmekten zorlananlar, memur, işçi ve emekli maaşı için devlet görevlileriyle masaya oturup, seyyanen zam isteyen,  devletin müjdeli haber diye yayınladığı kredilerden meded uman bizler. Hayatımızı saatlik ücretler karşılığında satan modern köleler…

Ve bana göre bir korku tünelinden geçiyor Ülkem. Tünelin sonu henüz görünmüyor. Herkes kendi cehenneminde sözde kendi cennetini yaratmaya çalışıyor. Birlik, beraberlik, bir avuç insanı ilgilendiriyor şimdilerde.

Çok mu karamsar bir tablo çizdim? Bakalım çevremize, yazdıklarımın hangisi yok ? Eksik yazdıklarım var, bu yazının kompozisyonuna uymayan. Mesela biz modern kölelerin sosyal ve psikolojik olarak yıprandığımıza değinmeye gerek yok, bu şartlarda yıpranma kaçınılmaz zira.

İnsanoğlu bir adım ilerleyemiyor insan olmakta. Tüm peygamberler insanoğluna nasıl yaşaması gerektiğini anlatmaya çalıştı oysa. Ve insanoğlu Yaradan’ı bir kez daha hüsrana uğratmakta insan olmakta. İnsan olmak nedir peki? Bir insanlık tanımınız var mı? Klişeleşen bir tanım değil, sizin kendi deneyimlerinizden çıkardığınız bir tanım. Bu tanım, sevgi dolu mu, nefret mi? İnsanlığı neyle var ediyoruz? Yoksa iki yüzlü olarak mı davranıyoruz kendimizi var etmek uğruna?

Ne yapılmalı peki?  Toplum olarak tüm iki yüzlülüklerimizle hesaplaşmalıyız diye düşünüyorum. Bu Ülkeyi gerçekten seviyor muyuz? Çevremizi , içinde bulunduğumuz ortamı seviyor muyuz? Durumdan memnun muyuz, değil miyiz?  Eksikliklerden bahsederken bunları fırsata çevirmeyi düşünüyor muyuz? Ahlaklı ve namuslu geçinip, kendimizin olmayana göz koyuyor, iftira atıyor yada gasp edip, canına kastetmeyi düşünüyor muyuz? Aldığımız ücreti gerçekten hak ediyor muyuz? Özenti hayatlarla hareket edip sosyal medyada avatarlarımız mı yaratıyoruz yoksa? En önemlisi neye inanıyoruz? İnanmak sadece dini bir kavram mı? Sevgiye mi inanıyoruz ve hizmet ediyoruz? Yoksa nefretle, aç gözlülükle kendimizi mi var etmeye çalışıyoruz?

 Ve ben nacizhane ,bu yangın yerinde her şeye rağmen birliğe, sevgiye, dostluğa inanmanızı tercih etmeye davet ediyorum bu kez sizi.

 

 

 

HEP-SEN YENİ NESİL SENDİKA

Paylaş
Yükleniyor...